tembelliğe son..! erteleme hayatını..!
Tembelliğin dibine vurdum bu hafta..! Hava durumunun dengeye oturmamasından mıdır bilinmez sabahları kalkamaz, akşamları da erkenden yatar hale geldim. Korkuyorum ''yaş aldım artık'' demeye ama aklıma başka alternatif de gelmiyor :( Sonra soruyorum soruşturuyorum herkese onlar da benden beter! Peki ne yapmalıyım ki bu miskin ruh ve beden halimi tekrar asıl yaşıma yani 27'ye (bu cümleyi okurken sakın yorum yapmayın! böyle hissediyorum size neee!) getirmeliyim..? Haftasonu için birkaç alternatif düşlerken kendi kendime 3 gün daha neden beklemem gerektiğini sordum. Bugün başla Aslı..! Bugün yap bir şeyler ve at üstündeki tüm uyuzluğunu..! Sonra kalktım güzel bir kahve yaptım kendime, uzun zamandır ihmal ettiğim yazımı yazmak için bilgisayarımın başına oturdum. Yaklaşık 38 dakika düşündükten sonra silkelenme başlangıcından masaya oturana kadar geçen süreyi düşündüm. Kızdım kendime..!
Hayat bu kadar kısayken tembellik gibi bir hastalıkla nasıl vedalaşamazdım:( Ertelediğim onca iş varken nasıl yerimden kalkmamaya harika kılıflar bulabilirdim:( Hiç yakıştıramadım kendime..! Sürekli bir yerlere koşturma ve yetişme halindeyken hiçbir şeyin tadını çıkartamaz; bir de üstüne üstlük mevcut her durumdan da şikayet eder hale geldik. Her şeye bir bahanemiz var. ''Spor yapamam vaktim yok! Evden çıkmayayım halim yok! Bugün beklese de olur dolap temizliği! Uzun zamandır görmediğim arkadaşımı bu hafta da görmesem olur! Yeşillikler arasında oksijen almak için de evden çıkmak lazım! vs vs vs vs...'' ''Tanrılar Çıldırmış Olmalı,, diye bir film vardı zamanın birinde. İzleyen bilir, ilkel bir kabile için sıradan olmayan ancak bizim için normal durumlarla karşılaşmalarını anlatan bir filmdi. Şimdi ise bizler çıldırmış olmalıyız. Elimizde her türlü imkan mevcut iken hiçbir şey yapmamak, hayatı tembel ve tekdüze geçirmek çıldırmak değil de nedir? Bir gün öleceğini bilerek yaşayan tek canlı insan! Ama buna rağmen de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan da... O kadar vaktiniz var mı sahiden..? Ertelediğiniz, üşendiğiniz ve bahaneler ürettiğiniz her şeyi sıraya koyun. Bu sıralar konumuz aynı farkındayım ama sizlerde ufacık da olsa bir değişime neden olana kadar yoluma devam edeceğim. Sevgili Hıncal Uluç'un 2010 yılında Sabah Gazetesi'nde kendi köşesi olan ''Hıncal'ın Yeri'' nde yazdığı bir yazıyı paylaşmak istedim. Biraz uzun ama sakın ÜŞENMEYİN!
Sevgilerimle,
Aslı B.
"İzmir'i özledim" dedi,
Begüm.. "Annemi, babamı çok özledim.. Nasıl gitmek istiyorum bilemezsin.."
Begüm bizim gelin sayılır..
Kardeşim Özcan'ın eşi. Ben istedim, annesinden babasından.. Siz de tanırsınız.
Kitap yazıları yazar bu köşede.. Begüm E. K.. Begüm Erdemli Karamahmutoğlu..
"Uçak paran var mı"
dedim..
Güldü.. "Olmaz olur mu
Hıncal Ağbi.."
"O zaman atla git. Bu gece
kal, yarın dönersin.."
"Mümkün değil" diye
fırladılar ayağa.. Kocası Özcan da beraber.. O gece Arena'da çok önemli bir
konser varmış.. Bizimkiler oranın ağırlama işlerine bakıyorlar. Begüm de baş
sorumlu..
"Ben bu gece Arena'da
olmazsam olmaz.."
"Yani" dedim,
"Şimdi beni uğurlamak için arabaya doğru yürürken ayağın kaysa, kafanı
yere vursan ve doktorlar 24 saat hastanede gözetim altında kalmana karar
verseler, konser iptal mi olacak?."
Sustu Begüm.. Özcan da..
Yani başına ters bir iş gelirse,
o konser, o şey sensiz bal gibi oluyor.. Ama bir güzelliği, bir özlemi yaşamak
istiyorsan "Olmaaazzzz!.. Konser sensiz olmaz.."
İşte hayatımızın içine eden bu
aptal düşünce..
Güzellikleri ertelemek için hep
bir özürümüz var..
İşte o konser geçti.. Begüm hâlâ
İzmir'e gitmedi.. Kim bilir daha ne geçerli bahaneler bulmuştur, yeni
ertelemeler için..
Hep söyledim.. Söylüyorum.. İşin
sırrı öncelikler.. Öncelikleri kendinize, öncelikleri güzelliklere veriyorsanız
mutlu olursun.. Ve de öncelikleri siz olan insanlar değerli, önemli ve anlamlı
ise hayatınızda..
Bir kız arkadaşım var.. Çok
severim.. Kafa dengi de.. Sohbeti hoş.. Benim hoşlandığım şeylerden hoşlanır..
Bu yüzden davet listemin başındadır.. Başındaydı..
Davet ederim.. "Babama gidiyorum.."
Makul..
Davet ederim..
"Çalışıyorum.." Makul..
Davet ederim.. "Tenisim
var.." Davet ederim.. "At bineceğim.." Davet ederim..
"Arkadaşlarla havuza gideceğiz. Erken çıkarsam.." Çıkmaz ama..
Yani bana "Hayır" demek
için ileri sürdüğü tüm mazeretlere bakın. Evden çıkarken ayağı burkulsa,
hepsini iptal edebilir, Begüm gibi.. Hepsinden kötü bir şey olursa vazgeçer.
Mecburen. Ama benim için hiç birinden vazgeçmez, gönüllü..
Bu ne demektir?..
"Hayatında hiç ama hiç
önceliğim yok" demektir...
"Şu önemli işim, bu
vazgeçilmez sözüm vardı ama boş ver. Madem sen çağırdın, tamamdır,
geliyorum" dediğini hatırlamıyorum.
Bana "Evet" demesi için
yapacak başka hiç, ama hiçbir şeyinin olmaması gerek ki, sıram gelsin..
Bu ne demek?.
"Eee.. Bu Hıncal.. Bir
kenarda dursun. Bir gün lazım olur" demek..
Bu mudur?.
Geçen gün mesaj attı..
"Duvara Karşı'yı gördüm. Çok beğendim. Sen de gör, seveceksin.."
Gitmiş.. Bana "Gidelim"
demeden.. Listesinde benden önce gelenlerle gitmiş tabii..
Nihayet dank etti kafama da, ben
de onu listemin sonuna attım. En başta yapmam gerekeni yaptım sonunda.. Yani..
Mutlu olmak istiyorsanız,
kendinizi ve sevdiklerinizi iyi tanıyın. Tanımanın yolu, ölçüsü öncelikler..
Hayatınızdaki önceliği ne?. Onun için her şeyi kenara atıp koşuyorsanız,
tamamdır.. O da sizin için öyle yapıyorsa, iyice tamamdır. Size öncelik
vermeyen birinin peşinden de sakın gitmeyin. Onun sırasında kaçıncıysanız,
sizin sıranızda onun yeri de o kadar olsun.. O zaman üzülmez, mutsuz
olmazsınız.. Bu bir..
İki.. Kendinize öncelik tanıyın..
İçinizden geleni yapın.. İçinizden geldiği zaman yapın.. Ertelemeyin..
Konser batsın.. İzmir'e gidin..
Yaptığınız bütün planlar, verdiğiniz tüm sözler batsın.. Sizi çağıran
sevdiğinize koşun, en önceyse sizin için....
"Senin için" diyerek
koşun ki, o da bilsin, önceliğini..
Hıncal ULUÇ' 2010
Yorumlar
Yorum Gönder